EROL ERKEN KIRKA´DAN YENİPAZAR´A

EROL ERKEN KIRKA´DAN YENİPAZAR´A

Bedi´nin adını Üzümlü, Teyran´ın adını Esenköy yapan aklı evveller Üzümlü´den caydılar da Esenköy´den vazgeçemediler bir türlü...

KIRKA´DAN  YENİPAZARA

 

                                            Bedi´nin adını Üzümlü, Teyran´ın adını Esenköy yapan aklı 

                                         evveller Üzümlü´den caydılar da Esenköyden vazgeçemediler 

                                          bir türlü....

 

        Atlar hazırlandı... İki küfe sıkıca bağlandı doru atın iki yanına. Rahmetli Süleyman dayım bir defa daha sıkıladı urganları. Türkmen´den Yenipazar´a başlayacak yolculuk. Kahya Osman amcaya misafir gitmekteyiz. Babam, annem ve biz, iki kardeş. Ablam benden iki yaş büyük. Küfelerde minderlerimiz serilmiş. Atın binicisi annem...

        Sene 1948... Altı yaşındayım. Sene 1948 deyince sanki milattan öncesini anlatıyorsun diyecek okuyucu.Varsın olsun. Biz devam edelim hikayeye...

        Kahya Osman çok eskilerde kaldı. Rahmetli Hüseyin Beyin babası. Eski Belediye Başkan´larından Mehmet Ünal Bey´in ve Hayati Keskin´in dedeleri.. Kahya Osman amca babamın dünya ve ahiret arkadaşı... Öylesine bir bağlılık... Varın gerisini siz hesap edin.

        Kahya kelimesi biraz elastiki bir laf olup çok yere çekilir de erbabı bilir. Esnafların öndegelenidir. Esnafla hükümet arasında köprü gibidir. İmalat da bir noksanlık mı var, narhı aksatan birileri mi çıkıyor ortaya, sorumlusu Kahya...Hükümetin bir emri verilecekse tebliğcisi Kahya...Pek mühim bir Adam anlayacağınız.

        Her ne kadar Osmanlı 1908 yılında "Kahyalık buraya kadar, bundan böyle onların yerine Katib-i Mes´uller gelecek" dediyse de bizim buralar Pay-ı  Tahta uzak olduğundan bizim oralara gelememiş bu emir. Bana kalsa Kahyalık babadan, dededen miras....

        Şimdiki ölçümle yirmi kilometrelik yol. Teyran´a kadar iniş inip yokuş çıkacaksın da tepeye geldin mi salacaksın yuları. Bedi´nin adını Üzümlü, Teyran´ın adını Esenköy yapan aklı evveller Üzümlü´den caydılar da Esenköy´den vazgeçemediler bir türlü. Aklımız erdiğinde Hüdavendigar Livası Tahrir Defterleri  kitabı elimize geçmişti. Pek çok sevdiğimiz bir kardeşimiz sağ olsun aramış, taramış,bizim bu işe merakımızı bildiğinden bu kitabı armağan etmişti. Elimizdeki cilt 1573 yılına kadar hikaye etmekte kasabamızın ahvalini. Bununla ilgili bir çalışma başlatmıştık da devir devran tersine döndü. Emeğimiz yarıda kaldı. Görelim Mevlam neyler...

        Teyran´ı orada görmekteyiz. Algısı, vergisi eni, boyu tümden yazılmış da KIRKA´DAN anlatan yok... Bilgisayar fakiri olduğumuzdan bu Teyran ne ola ki diye fikre dalmaktayız, dalmaktayız da saçımızdan,sakalımızdan yolduğumuz tellerle kalmaktayız. Derken "Fil" suresi gelmez mi aklımıza.." Tayran ebabil."..." diye gece gündüz namazlarda okuduğumuz  kelimeler..... EBABİL KUŞLARI..... Aklı erenler arasın bulsunlar bakalım bu Teyran adı nereden gelmekte ve de faidesi ne olmakta? Bizim aklımız buraya kadar.

        Lafı çokça dolaştırdık da bir türlü inemedik ovaya. Rahmetli Hakkı amcamın elli hikayesi vardır Teyran´ın karı üstüne. Anlatılanları iyice yazan bir yazıcı olup kitaba dönse en çok okunan kitaplar listesinin başına oturur, basanı da yazanı da ihya eder. Lafa takılmamız bu sebepten olsa gerek.

        Kahya Osman amcanın evinin yeri çocuk aklımızda kalmamış da yıllar boyu Çarşamba pazarına gelip kapısını açtığımız dükkan hiç unutmadıklarımızdan. Lokantacı Ali Dönmez kardeşimizin ilk lokantasının yeri. Gölpazarı´nda rahmetli babamla oturmaktayız. Kapıdan giren, önceleri tanımadığım birini karşıladı babam. Ne içersiniz, Yenipazar´da ne var, ne yok ön konuşmalarından sonra;

       -Sizin dükkanı almak isterim Süleyman amca, dedi yavaşça ismini hala bilmediğim misafir.

       -Hele ben kardeşlerimle bir istişare edeyim, dedi babam, sen başkaca işlerin varsa gör de bir az sonra tekrar görüşelim, olmaz mı?

        Malum, iki amcam var. Rahmetli babam ipi kendi keser de usulen istişare Meclis´inde de söz hakkı tanır kardeşlerine.

        Çeyrek saat sonra geldi.

       -yüz yirmi beş bin lira değer biçtik dükkana, dedi. Senin fikrin ne merkezde?

       Ben hep satılmalara karşı çıktığımdan muhalefet bekliyor ya. Ayağa kalktım;

      -Sizin sözünüz üstüne bizim söz söylememiz yakışık almaz da bir örnek göstermek isterim.

        Buzdolapların üstünde sıralı duran siyah-beyaz televizyonların yanına gittim.

       -Bu televizyonun fiyatı on iki bin beş yüz lira sevgili babam. Satacağınız dükkan on tane televizyon almakta. Sizce uygun düşüyor mu?...

       - Ah, benim akıldane oğlum. Pek güzel söyledin, pek güzel söyledin de işin en önemli tarafını unutmaktasın. Sen bundan böyle gider misin Çarşamba pazarına?

       -Gitmem her halde.

       - Peki senin çocukların gider mi o barakada lastik satmaya?

       - Onlar da gitmez sanırım.

       - Unuttuğun mesele bu işte. O gelen adam bu dükkanı alır, tamir eder, kendine, ailesine ekmek parası çıkarır. Ve de bize dua eder belki de. Bundan daha hayırlı bir alış veriş olabilir mi?

        Eski insanlar işte böyleydi. Diğergamdı... Kendi çıkarını göz ardı edip bir başkasına yardım etmek isterdi. Biz kazanırken başkaları da kazansın isterdi. Herkesin dertleriyle dertlenirlerdi. İbret almak lazım da...

        MEKANLARI CENNET OLA....

        Her çarşamba sabahı namazdan evvel, gecenin kör karanlığında kısraklar hazırlanır, küfelere kara lastikler, Bozüyük yemenileri yüklenir, düşülür Yenipazar yollarına. Kısrağın birine binmek yok. Bu gün olsa hadi diyelim hayvan severlerden korkacaklar. Ya o gün? Yol arkadaşları Çarıkçı Mehmet amcamlar. İkindiden sonra dönüş. Yaz, kış, kar, yağmur, vaz geçmek yok. Öylesine bir çile. Yine Hakkı amcamın hatıratından;

       -O gün sadece iki buçuk liraya bir çocuk ayakkabısı sattım....

        Hele hele pazarın en zor tarafı çayın ortasında kalma korkusu. Bu çay bazı zamanlar öyle deli dolu akar ki zapt edene aşk olsun. Bereket Yenipazar dilaverleri paçaları sıvayıp suya girerler de sevabına geçirirler pazarcıları karşı yakaya. Zamanın birinde postanede görev yapan bir Ziya amcamız vardı. Damadı Terzi Ayhan yememiş, içmemiş, bayramda kayınpedere gitmek farz olmasa da vacibe yakındır diyerek Wolkswagen kablumbağa arabasıyla Ankara´dan vasıl olmuş Yenipazar´a. Vasıl olmuş da yolculuk çaya kadar. Oradan eve  nasıl gidilmiş. Orası bize karanlık. Mevsimi bilmediğimizden yağmurun miktarını beyan edemeyeceğiz. Akşamdan başlayan yağmur sabahın alaca karanlığında nihayete eresiymiş. Mişli geçmiş zamandan anlatmamız bize nakledilenden oluyor. Bayram namazı kılınmış, teberrüken musafahalar yapılıp eve dönüş başlayınca;

       -Hele gidip bakalım bizim arabaya, keyfi nasıldır, geceyi Nasıl geçirmiştir dendikte arabayı ara ki bulasın. Dilaverler seferber olanda bilmem kaç yüz metre aşağıda garibim Wolkswageni melül mahzun yatarken bulmuşlar. Bundan böyle çay hikayesi yazacaklara bizden de bir anekdot olsun.

       Köprü ne zaman yapılmış....Onu da siz bilin.

       Lafı yine çok döndürdük bir türlü gelemedik Osman amcanın serüvenine.

                                                                                         DEVAM  EDECEK....                           

 

        Teyran ile ilgili Osmanlı Arşivlerindeki bilgiler:

        Karye-i Teyran.(ma´a Çavuşlu)

        Asiyab 2 adet,Hınta 2 Mud,şa´ir 2 Mud.

        Haricden ziraat olunur.Dört çiftlik yer var. 

        Aşiyab  8 Hacer.

        Kışla-i Kara-depe , ma´a Karapınar 

        Bac-ı pazar ve resm-i  keyl-i  Cami-i Cedid ma´a saz ve ve bad-i heva ve rüsum saire 740

        Nohud 15 kile, kıymet 90, Öşr-i meyve 20, Öşr-i piyaz 350.



Ergün Özmen
2.07.2018 21:03:37
Erol Bey, gazetemize Yenipazar anılarınızla renk kattınız, çok teşekkür ederim. Yazılarınızı sosyal medyada büyük bir lezzet alarak okuyup takip ederken "keşke bize de yazsa" diye hayıflanırdım. Yenipazar anılarınızı bizimle paylaştığınız için size çok teşekkür ederiz. Kaleminize, yüreğinize sağlık.

ZEKİ GÜVEN
2.07.2018 22:33:10
Yazarın anıları, samimi ve sıcak anlatımı çok etkileyici. Eskileri konuşmayı, yazmayı seven biri olarak Erol abinin yazılarını hayranlıkla takip etmekteyim. Yenipazar köprüsüne gelince 1966-68 yıllarında yapıldığını tahmin ediyorum. Köprü yokken Gölpazarı´ndan gelenlerin öküz arabalarıyla bu yakaya taşındıklarını hayal meyal hatırlıyorum. Bizim şiddetli yağmurlardan sonra kıyıları yıka yara akan o köpüklü Yenipazar Çayı Sakarya nehrine karıştığına göre Vezirhan´dan Gölpazarı´na Sakarya nehrinden köprüsüz geçişler ve ulaşım nasıldı acaba? Bunu hep merak etmişimdir, Erol abi. Saygılarımla.

zekeriya kayıkcı
6.07.2018 00:08:08
yenipazarlı değilim ama yenipazar kültürünü ililklerime kadar hisseden biri olarak başta editörümüz ergün beye, zeki hocama ve erol beye teşekkür ederim. yenipazarın o kendine has nostaljisini hissettirdikleri için.

EMEKLİ ÖĞRETMEN ALİ IŞIKSALAN VEFAT ETTİ

KATRAN KÖYÜ'NDEN ALİ CEYHAN VEFAT ETTİ

DEREKÖY MUHTARI CEMAL AKMEŞE VEFAT ETTİ

ERGÜN ÜNAL VEFAT ETTİ

NAZMİYE KAYA VEFAT ETTİ

İSMAİL AYDOĞDU VEFAT ETTİ

FECİ ÖLÜM YANARAK CAN VERDİ

MUHSİN SERTKAYA VEFAT ETTİ

MEHMET SELVİ VEFAT ETTİ

MUSTAFA KAYA (TÜFEKÇİ) VEFAT ETTİ