ZEKİ GÜVEN


BABAM (HATIP YAŞAR) / RASTLANTININ BÖYLESİ


 

/resimler/2017-5/15/1746384595299.jpg 

                                                BABAM HATIP YAŞAR (1927-1984 )

                Babam Yaşar Güven, 1927 Danişment doğumlu. Danişmentli Kölemenler´in (Hatıplar )  Hatıp Hüseyin´in  ( 1881-1966) ikinci eşinden olan oğlu. Çocukluğu Danişment´te geçmiş. İlkokulu Yenipazar´da okumuş. Danişment´te evlenmiş. Nasuhlarlı Salima´nın damadıdır.

               Hatıp Hüseyin yaklaşık beş yüz dönüm olan tarlalarını Danişment´ten yönetemeyince küçük oğlu Yaşar´ı (Hırabey) anasından kalan toprakları işletmesi için Yenipazar´a gönderir. Yaşar, 1950 yılında Yenipazar´a ev yapar, yerleşir. Ve Hatıp´ın Yaşar olarak anılmaya başlar. Hatıp´ın Yaşar zamanla hece düşmesine uğrayarak  Hatıp Yaşar olur.

               Makineli tarımın Yenipazar´daki öncülerinden biridir. Pratik zekalı, on parmağında on marifet bulunan bir kişidir. İkisi erkek beş çocuk babasıdır.

              Danişmetli  Hatıp Durali Güven (Kocabey), Mesut´un eşi Satife Uysal, Mehmet Hoca´nın eşi Fatma Şeker, Aza Mehmet´in eşi Feride Arslan ve Ömer Karaca´nın eşi Hatice Karaca´nın kardeşi olur.

              Yenipazar´da ise Ateşağa´nın (Hatışa) Mehmet Varol, Yaşar Varol, Akçamustafa´nın eşi Emine Temiz, Kıbrısların Yusuf Kıbrıs ve Dumanların Mehmet Dönmez ile kardeş çocuklarıdır.

               Zenginliğini artırmak, yatırım yapmak, para biriktirmek gibi kaygıları olmayan babam yöremizde sevilen, saygı duyulan bir kişidir.

                Babasının Danişment´teki misyonunu o da Yenipazar´da sürdürür. Danışılan bir kişidir. Herkesin derdine derman olmaya çalışır. Tam bir halk adamıdır.

               En öne çıkan özelliği ise misafirperver olmasıdır. Gelene  geçene evinin kapıları sonuna kadar açıktır. Evinde misafir eksik olmaz. Her gece yatacak vakit kahveleri dolaşır, varsa misafirleri alır evinde ağırlar.

             Coğrafyamızın en tanınmış kişilerinden biri olan babam hayata gözlerini yumduğunda 57 yaşındaydı.

             Babalar Günü´nde bir anımı onun hatırasına sizlerle paylaşmak istiyorum. Allah rahmet eylesin.

                                                      RASTLANTININ  BÖYLESİ                                                   

             1975-1976 Öğretim Yılı´nda Gölpazarı Cumhuriyet Lisesi´nden mezun oldum. İlk mezunlarındanım. Cumhuriyetimizin 50. yılında açıldığı için bu adı almıştı lise. Şimdiki adını bilmiyorum. Çünkü birkaç kere değiştirildiğini duydum.
             Okulumuz 1973´te açıldığı için iki sene, üç sene hatta dört sene önce ortaokuldan mezun olanlarla lise 1´e beraber başladık. Benim gibi 1959´lular lisenin en küçük öğrencileriydi. Yaşı yirmiye yakın olan arkadaşlarımız vardı.
            Liseyi bitirdik. Üniversiteyi kazananlar okumaya devam etti. Diğerlerinin kimisi kamuda memurluk kimisi çiftçilik kimisi esnaflık yaparak hayata tutunmaya çalıştı.
            Bu arada lise öğreniminden dolayı ertelenmiş evlenmeler de başladı. Çünkü o yıllarda evlenme yaşı daha küçüktü. Özellikle köylerde on altı, on yediye kadar iniyordu.                                             

                                                                 ???

          Yıl 1976. Aralık ayı. Selimli Mustafa Ceyhan´ın düğünü var. Mustafa1959´lu...  Bursa Ziraat Teknik Lisesi´ni kazanmış, bitirmiş. (İleriki yıllarda köyünde ileri çiftçiliğin özellikle meyveciliğin önderi olmuş bir arkadaş.) Ortaokulu Göl´de okumuş. Doğal olarak ortaokuldan bir sürü okul arkadaşı var.

          Gölpazarı´ndan ortaokul arkadaşları Tahsin İpek ve Fahri Dönmez´i ayrıca liseli gençlerin terzisi Yüksel´i düğününe davet eder.  Benim de Tahsin liseden sınıf arkadaşım. Fahri çok tanınan, sosyal, okulumuz bandosunun majörü ve aynı zamanda muhabbetimiz olan bir arkadaşım. Yüksel İspanyol paça pantolonlarımızı diken terzi arkadaşım. (Terzi dükkanına çok takılırdık lisede okurken.)

           Mustafa´nın düğünü için günler öncesinden hazırlık yapar bu üç arkadaş. Selim´e varırlar. Büyük bir sevgi ve ilgi ile karşılanır bu üç genç. Tabi düğün zengin düğünü. Göl´ün, Yenipazar´ın ve köylerin ileri gelenleri düğünde...  Konuklar akraba ve komşu evlerine dağıtılır köy köy , kasaba kasaba, akran akran. Her eve düğün evinden etler, tavuklar, gözlemeler, koli koli rakılar şaraplar, biralar gönderilir.

          Cumartesi akşamıdır. Bütün misafirler karşılanıp, yedirilip içirildikten sonra düğün avlusunda çalgılar çalmaya başlar. Bütün konuklar ve Selimliler düğün avlusunda toplanır. Kısa bir taksimden sonra çiftetelliye geçilir. Oyun esnasında  tabanca ve tüfekler ateşlenir. Genç , ihtiyar herkes hem oynayarak kurtlarını döker hem de tabanca tüfek atarak. Yerlere mermi çekirdeği saçılmıştır sanki. Ortalığı barut kokusu kaplar.  

         Zaten sınırsız içkiden sarhoş olmayan kalmamıştır. Vakit ilerlemiştir. Eğlencenin tam doruğudur. Bu sırada oynayanları düğün evi ve komşu evlerin  penceresinden seyretmekte olan kadınlardan biri vurulur. Bir tabanca mermisiyle yaralanmıştır kadın.

          Ortalık karışır, yaralı arabaya bindirilip Bursa´ya hastaneye götürülür. İçkinin de etkisiyle millet birbirine girer. Yok senin tabancandan çıkan mermiyle vuruldu, yok şunun tabancasından, yok bunun tabancasından derken fatura bizim arkadaşlara kesilir. Ve millet üstlerine yürür bu üç yabancı gencin . Onlar da hızla oradan uzaklaşırlar. Tahsin, Doğubelenören tarafına Fahri ile Yüksel Yenipazar tarafına...  Millet Tahsin´i suçlamaktadır. Onlara göre büyük olasılıkla onun silahından çıkmıştır kurşun.                                                                                                                                                                                                                                ???

           Karanlıktır. Bilmedikleri bir coğrafyadadırlar. Yol boyunca Yenipazar´a doğru yürür iki genç. Üzüntüleri çok ve yoğundur. Yaralıya, can arkadaşları damada, Tahsin´e (Eğer onun silahından çıktıysa kurşun hapse gireceği için.) hepsine yana yana üzüle üzüle ve çekine çekine Yenipazar´a gelirler.

            Kahvelerin çoğu kapanmış sonuncusu da kapanmak üzeredir. Saat 00:30 - 01:00. Ceketlerini montlarını Selim´de yemek yedikleri, içtikleri evde bırakmışlardır. Yenipazar´da da geceler soğuk olur. Üşürler. Otel yoktur. Büzüle büzüle dolaşırken bir adam yaklaşır yanlarına. Kim olduklarını, nereden gelip nereye gittiklerini sorar gençlere. Onlar da olup biteni anlatırlar.

            Bu adam gece bekçisidir. " Gelin benimle der." Onları eski karakol binasına ( Eskiden karakol olarak kullanılan o an için muhtarlık binası) götürür. Küçük, hücremsi bir odaya sokar. Oda buz gibidir. Tahta bir divan eski bir teneke soba vardır odada. Ama  yakacak odun yoktur. Bekçi " Burada oturun, ben gidip evimden bir kucak odun getirvereyim size. Yoksa üşürsünüz." der. Çıkar.

            Korkuları iyice artar. Ya jandarmaya haber verir bizi yakalatırsa! Ya kapıyı üstümüzden kilitlerse!.. Zaten yatak yorgan da yok. Nasıl sabahı ederiz burada ?.. Dışarıya, binanın önüne çıkarlar. Tir tir titremektedirler. Ortalık ıssızdır. Yanlarına  zayıf başka bir adam yaklaşır. " Hayırdır gençler. Burada ne yapıyorsunuz? " der. Ona da yaşadıklarını bir bir anlatırlar.

           Adam " Tamam gençler, gelin bu akşam benim misafirim olun. Ben bekçiye durumu anlatırım." der. Yabancı bir yerdedirler ve hiç tanımadıkları bir adam onları evine davet etmektedir. Önce şüphe ile bakarlar adama. Öte yandan da iyice donmuşlardır... Başka seçenekleri de yoktur. Kabul ederler teklifini. Kısa bir yürüyüşten sonra evin avlusundan geçerek ev  kapısının önüne gelirler. Kapıyı açıp  tahta merdivenlerlerden ikinci kata çıkarlar. Burası  elli altmış metre kare büyüklüğünde bir salondur(hayat). Salona açılan beş altı kapı vardır. Ev sahibi yol tarafındaki kapıya yönelir.

                                                         ???                                                                    

           Avludaki ayak sesleri iyice yaklaştı. Evimizin dış kapısı açıldı. Sesler var. Demek ki babam yine eve misafir getiriyor. Ben yatağımı açmış,  sırtımı sobaya vermiş, duvar dolabımdaki küçük kütüphanemden aldığım Mario Puzo´nun Baba adlı romanını okuyorum. Komşum Naci Yılmaz´dan ödünç almıştım. Hemen kitabın sayfasını kıvırıp cam kenarındaki sekinin üzerine bıraktım. Tam o sırada odamın kapısı açıldı.

           Babam kapıda: " Sana iki arkadaş getirdim, Zeki" dedi.

           Salonda (hayatta) şehirli giyimli  iki yakışıklı genç dikiliyordu.

          "Yüklükten iki yatak getir, ser. Burada yatın, sobaya da odun at. Geçin oğlum ". dedi misafirlere . Gitti.

          Oda girişinde Fahri ve Yüksel´le göz göze geldik. Gözlerimize inanamadık. Yüzümüzde güller açtı. Hepimiz çakı bulmuş çocuklar gibi sevindik. Fahri, bana " Sen de mi misafirsin burada Zeki? dedi. Beni Yenipazar´ın köylerinden sanıyormuş. " Yok, o adam  benim babam ." dedim. Sarıldık, kucaklaştık... " Rastlantının  böylesi. Nereden nereye ? Rüya mı bu acaba ?" dedik.

            Hatıp Yaşar Güven  her akşam yaptığı gibi misafir var mı diye kahveleri dolaşmış, sokakta karşılaştığı bu iki genci oğlu Zeki´nin soba yanan odasına buyur etmiştir.

            Yukarıda yaşadıklarını  uzun uzun anlattılar. Uyuduk mu, uyumadık mı unuttum ... Sabahleyin kahvaltıdan sonra abim Bekir Güven  Murat 124 taksisiyle Selim köyüne gidip arkadaşların ceketlerini, montlarını alıp geri döndü. Bu arada vurulan kişinin hayati tehlikesi olmadığını, Tahsin ile ilgili bir bilgi edinemediğini arkadaşlarıma söyledi. 

            Sonraki gelişmeler:

            Tahsin İpek : Olay üzerine şikayetçi olunmamasına rağmen savcılık soruşturması açılır. Görgü tanıklarının ifadeleri doğrultusunda  ceza verilir. Beş altı ay yatar çıkar. 1999 Yılında kırkbir yaşında çeşitli hastalıklardan  vefat eder.     

            Yaralı kadın  : Kısa sürede iyileşir. Selim köyünde yaşamına devam eder. Yaklaşık  on sene önce yaşamını yitirir.                                                

           Fahri Dönmez : TC Ziraat Bankası´a girer. Uzun yıllar İstanbul Kartal´da memur olarak çalıştıktan sonra emekli olur. Halen Kartal´da. 

           Yüksel : Şimdi Osmaneli´de. 

           Yaşar Güven:  1984 yılında  vefat eder.

           Mustafa Ceyhan : Beş tane üniversite mezunu kız yetiştirir. Selim´de mutlu , sağlıklı ve saygın bir şekilde yaşamını sürdürür.

/resimler/2017-1/26/1856371296795.jpg   /resimler/2017-1/26/1859276612606.jpg    /resimler/2017-1/28/2158203527847.jpg

 Zeki Güven 18.06.2017 Pazar / Pendik

Yaşar Ünsal
18.06.2017 11:04:29
allah rahmet eylesin mekanı cennetolsun yenipazar da malesef böyle insanlar yok fahri dönmez benim de arkadaşım tanıştığınız bilmiyorum o da hiç anlatmadı