EROL ERKEN


BİŞKEK NOTLARI 11 TEMMUZ

BAZEN EFKÂR BASIYOR İNSANI OYSA , BAHARDAN ÖTESİ YAZ...


                                                                          11- Temmuz- ............

 

BİŞKEK NOTLARI:

 

                                                    BAZEN EFKÂR BASIYOR İNSANI

                                                    OYSA , BAHARDAN ÖTESİ YAZ.......                         

 

          Issık göldeyiz.  Dünyanın ikinci büyük krater gölü imiş. Tuzlu...Yüzde 6 tuz oranı varmış. Kışın eksilerde suları donmuyor. Kırgız Türkçesinde  " Isık Köl " diyorlar. Sıcak göl anlamında. Gölü çok seviyorlar. Bir diğer adı da " Kırgızistan Bermeti ( incisi ) .....

          Burası 160 dönüm üstüne kurulu bir tesis. Çok bakımlı değil. Tatil süresi kısa. İki aylık bir sezon.  Temmuzda başlayıp, bir eylülde bitiyor. Denizi olmayan memlekette nimet....

          Yeni yeni insanlarla tanışıyoruz. Anayurdun güzel insanları... Kırgızlar, Kazaklar, Özbek´ler, Türkmen´ler, Uygurlar, Tatarlar, Tacikler, Ahıska Türkleri.... Onlar bizim kadim kardeşlerimiz. Hem de öz kardeşlerimiz, üvey değil..

          Robenson´un Cuma´sı gibi burada da bir Cuma var. Nafiz amcanın selamını iletiyoruz. " Sana on numara bakacak" hitaplı  selamını... Peynirli, etli pidelerini yedik, pek güzel olmuş.

           Hava durumu yağmur gösteriyordu ya hava inadına açık... Karakol´da yağmur yağıyor galiba...

          " Ben melamet hırkasını giydim, kime ne " ... Üç noktalı cümleler okuyucuya düşünme ufku açıyor. 

           Bahçelerden ıhlamur topladık. Yaz elması, zerdali, ıhlamurların  ilavesi.... Bizim  memlekette kayısıların küçüğüne zerdali diyorlardı. Rahmetli dedem çocuklardan zerdali çekirdekleri toplardı. Eline üç beş kuruş harçlık geçen çocukların gülümsemeleri hikaye kitaplarınında yaşıyor. Ekenlerin ömrüne bereket, ölmüşlerimize rahmet diledik.

          Yorganla yatıyorum. " Yorgan incedir " lâfı geçerli değil. Yorgan, yorgandır...

          Akşam rüzgârla  beraber hafif bir yağmur çiseledi. Kazağı tekrar sırtımıza geçirdik. 

          Rakım 1606 ... Erzurum havası. Göle girmenin tadı çıkmıyor. Buraya dinlenmeye geleceksiniz.  Bol uyku, bol okuma, bol bol tefekkür....

          Balkon komşularıyla sohbet... Hepsi ayrı bir hikâye... Kazakistan ´dan  gelen Kütahya´lı kardeşimizle sohbette Hisarlı Ahmet´i yad ettik.

 

          Kütahya´nın Pınar´ları akışır

          Zaptiyeler kol kol olmuş bakışır.

          Asalıya  çuha şalvar yakışır.

 

 

          You tube´den  türküleri dinledik, eskileri. Hatırladık, hüzünlendik....

          Yarına Allah Kerim....

 

                                                                                       13- Temmuz -.............

 

 

          Dün,  evvelki günün aynıydı. Sabah güneşi bekledik kahvaltı için. Biraz yüzünü gösterdi. 

         Bulut yağmuru var gökyüzünde. İnce yağmur damlaları  balkona kadar geliyor. Göle gidenler dönmekte. Vazgeçilmiş... Çocuk ağlamaları, kampa gelen gençlerin şarkıları... Arada bir çıkan güneş...Kumlarda koşuşturan karıncalar...

          Memleket hüzünleri  binlerce kilometre yürüyüp buraya kadar gelmişler. Gülmeyi unuttuk...Yalnız ince bir tebessüm geliyor arada bir. Ziyaret saati çok kısa...

          İntikam hissi bu kadar uzun mu sürüyor insan beyinlerinde ?..Acıma duygusu kalkmış mı yüreklerden?... Adalet, Karakuşi Kadı´ dan mı örnek alınmış ?...Hırs, düşmanlık kimden miras kalmış halefilere ?...

           Hiç keyfim yok....

 

         " Beni bu güzel havalar mahvetti 

            Böyle havada istifa ettim

            Evkafdaki  memuriyetimden

            Tütüne böyle havada alıştım.............diyeceğim Orhan Veli´ den...

 

          Oysa baharı, yazı ne çok beklemiştik Bişkek kışında.  Bahar yeni ümitler getirecekti, yaz yeni müjdeler verecekti. Turnalardan haber sorar olduk, fallardan medet umduk....

          İskeleye gitmeli. Gölün mavisi alır mı  hüzünümüzden bir parçasını?... Denemeli...

          Havanın keyfi yok, bizim de. Yemekleri yiyemedik. Allah eksik etmesin alışamadık Kırgız yemeklerine. Ana maddeleri, et, havuç ve patates. Gözlük yok bu  Kırgız taifesinde diyordu Hatice hanım. Büyüğünde, küçüğünde... Biz de mübarek sebil. Kırk yaşını doldurana gözlük mecburi... İster optikçiden al, ister pazardan. Etiketi beş lira.

          Karpuz geldi masaya. Devrik cümleleri seviyorum...

          Akşam oluyor... Kemandan  " Duydum ki unutmuşsun " şarkısı...

          Issık gölde akşamlar bir başka mahzun...Yalnızlık bulutlara arkadaşlık ediyor. " Ne gelen var, ne haber"... Üç yaşındaki çocuk kumlarla oynamakta. Ne memleket mes´elesi, ne gelecek kaygısı....

          Burada bulutlar esirgiyor topraktan yağmuru. Taşları ıslatacak kadar bırakıyor damlaları. Kumlar ağlamakta bize gelmiyor diye, karıncalar  mutlu....

          Yarın dönüş var. Bişkek´i özledim. Sürekli korna çalan taksileri, asfalt yapan Çin´lileri, bahçede koşuşturan çocukları, Ofisin güvercinlerini, dağ tavuklarını, hele, hele tavşanlarını....

          Yarın dönüş var. Bişkek´i özledim. Kameriyenin altındaki gölgeyi, ardıçlarda geceleyen serçeleri, eflatun ve de beyaz çiçekler açan yoncaları. Renk, renk açan güllerimizi... Münevver kızımızın yeşil çayını, Ahmet Beyi, Aktilek Beyi...

 

          Özledim velhasıl..........................