ŞİNASİ KULA


Bunlar, pilotlarımızı kaybetmeden önce düşünülemez miydi?


Muharip Hava Kuvveti ve Hava Füze Savunma Komutanı Orgeneral Abidin Ünal, "Dün itibarıyla artık son testleri tamamladık. F-16 uçakları harp keşif koduyla görev yapabilir konuma geldi. Bunun üzerine yarın RF-4E uçaklarının uçuşunu durduruyoruz" diye açıklama yapmış. Eskişehir`de, Komutanlığın Brifing Salonu`nda düzenlenen basın toplantısında, Malatya ve Konya'da artarda meydana gelen uçak kazalarına açıklama getirmiş. Basında olayı dillendirmemize de vurgu yapılıp şöyle devam edilmiş; Çeşitli yorumlar, çeşitli mütalaalar basınımızda yer almıştır. Olaya profesyonellik gözüyle bakıyoruz. Profesyonellik odur ki hem acıyı hem de cesareti birlikte götürür. Kazanın hemen akabinde çok miktarda, bilen bilmeyen, hemen dakikasında yorumlar başlayıp, herkes kendi ajandasına, kendi gündemine göre bir şeyler söyledi, yazdı. Gerçek şu ki bilgiye dayanmayan hele hele havacılık kültürüne dayanmayan bazı yorumların kamuoyunu da yanlış etkilediğini, şehit ailelerini derinden üzdüğünü eminim görüyorsunuzdur ve hep beraber yaşıyoruz. İyi niyetli olsa yapılmış olan yorumların daima dikkatli olması gerektiği, bir şehit ailesi ve silah arkadaşları ile görevde olan insanların nasıl etkileyeceği üzerine odaklanılmış olmasını umarız. Bir olay inceleme raporu hemen bir haftada çıkmaz. Her türlü detayın incelendiği bir rapor çıkmadan, bugün söylediğim sözler ve bugüne kadar söylenmiş sözlerin tümü buz üstüne yazılmış yazı gibidir. Gerçek, inceleme sonunda ortaya çıkar…"

En azından ben kendime ait köşe yazımda ne yazdığımı biliyorum. Yazımdaki yorum kısmının, aynı kurumdan birisine ait olduğunu bir kez daha anımsatayım. Düşen uçaklar zihinlerde bulanıklık yaratıyor” başlıklı köşe yazımda Hava Kuvvetleri Komutanlığı emrinde uzun yıllar subay olarak görev yapan Emekli Hava Albay İsmail Hakkı Aygün'ün yorumlarını dile getirmiştim. Sayın Aygün o camianın tam içerisinden, yani dışarıdan gazel okuyan birisi değil! Ne demiş anımsatalım; Ülkemizin geldiği nokta itibariyle hava savunma kabiliyetinin artık sorgulanması gerektiğini düşünüyorum. Bütün ülkemizi yasa boğan, daha hayatlarının baharında gencecik iki pilotumuzun şehit olduğu bu duruma Türkiye nasıl geldi. Kazaların peş peşe gelmesiyle birlikte akıllarımıza, acaba olası bir savaş halinde halimizin ne olacağı kuşkusu gelmektedir. Ekonomik verimliliğini kaybetmiş 40-45 yıllık savaş uçaklarına aslan gibi vatan evlatları binip eğitim uçuşları yaparken, ulu önderimizin İstikbal Göklerdedir sözünü böyle mi anlayacağız? Düşen uçakların İsrail tarafından modernize edildiği dikkate alındığında Türkiye'nin büyük bir ulusal güvenlik tehdidi ile karşı karşıya olduğu ortaya çıkıyor…”

Diyorsunuz ki; RF-4E uçaklarının uçuşunu durduruyoruz. Yarın Hava Kuvvetleri Komutanımız ve ben, bir RF-4E uçağıyla uçacağız ve kapanış seremonisi yaparak bu uçaklarımızı tarihe ve Hava Kuvvetlerimizin şanlı tarihine mal edeceğiz, bu noktaya geldik…" Hayırlı uğurlu olsun, dediğinizi de yaptınız zaten. Peki, tüm bu değişimler artarda yaşanan uçak kazaları öncesinde olsaydı! Hayatının en verimli dönemlerinde gepegenç pilotlarımız göçüp gitmeselerdi! Bu acılar yaşanmasaydı kısaca!Profesyonellikte acı ve cesaret eşdeğer ölçüdedir diyerek, alınması gereken önlemler adına zaman kaybedilmeseydi olmaz mıydı?

Bizler elbette ki askeri deyimleri ve savaş taktiklerini bilmeyiz, anlamayız. Elbette ki küçükken kendi aramızda oynadığımız  komencilik” oyununa benzemez bu işin gerçeği. Lakin bilinmeli ki çocukluğumuzdaki bu savaş oyununun bitiminde evlerimize dönerken, kaşımızı gözümüzü yaralamak anlamında az zayiat verdiğimizi anımsamaktayım!

 

Gerici küstahlıklar artık ayan beyan!

Türk Dil Kurumunun müsait” sözcüğünü tanımlaması ile bir kez daha nereye gidiyoruz diye karamsar bir sorgulamaya girişti ülkem insanı. Evet, koca TDK müsait sözcüğünü  uygun, elverişli” biçiminde açıklamış. Lakin ne hikmetse onun da altına bir açıklama daha ekleyerek  flört etmeye hazır olan, kolayca flört edebilen(kadın)” biçiminde resmen ... mış! Bu kadar değil rezalet durun daha! 19 Mayıs üniversitesi ilahiyat fakültesi dekanı da tüy dikerek şöyle devam etmiş; tecavüze uğrayanın orucu bozulmaz…” Demem şu ki, hala bu karanlık tabloyu kendisine kadınım” diyen bir kısım varlıklar neden hala görmekten acizdir?

 

OZANCA

Emanet eyledik kurda kuzuyu

Dindiren yok yürekteki sızıyı

Kader dedikleri kara yazıyı

Silmek istiyoruz bırakmıyorlar… Fikret DİKMEN