EROL ERKEN


CUMA SOHBETLERİ

CUMA SOHBETLERİ


Merdanelik asaleti meydanda bellidir,
Hayber günü babasını kim sordu Düldül'ün

Şeyh Galip

Saat başı Bilecik 'e sefer yapan minibüsü kaçıran adam terminalin önündeki banka oturmuş söyleniyordu. İkinci arabayı kırk beş dakika bekleyecek, iki çay, üç sigara içme masrafına katlanacaktı.
Günde iki defa Vezirhan'a, haftada bir gün Bilecik 'e giden Austin otobüslere yetişmemişti belki de. Dikenli boğazda hararet yapıp su kaynatan yük kamyonlarının üstünde yolculuk etmemişti bes-belli...
Dikenli boğazın çıkışı yolun yarısıdır. Karaağaç beklemesindeki ev nirengi noktası...Karın çokça yağmadığı zamanlarda beyazlık oraya kadardır. Ondan sonrası kuru bir yol... Yaya olarak gidilen zamanlarda da durak yeri Karaağaç köyüdür. " Yaya olarak gidince " lâfının arkasından bir eski hikâyeyi anlatmadan geçmek olamaz;
Zamanın birinde Türkmen köyünde Ermeniler'le Türk ahali birlikte yaşamakta idiler. Azınlıktaydı Türk ahali. Bir gün Ertuğrul Sancağında resmi bir iş için iki arkadaş, Ali ile İbrahim bayramlık kıyafetlerini giyip yola düştüler. Mevsim yaz, aylardan Ramazan... Şimdilerde Ege'nin, ve de Söğüt 'ün folklor heyetlerinde gördüğümüz zeybek kıyafetleri vardı üzerlerinde. Üstte pamuklu kumaştan yapılmış gömlek, onun üstünde nakış işlemeli camedan, altta yine nakış işlemeli , dizleri örtmeyen kısa potur.
Yol uzun, hava sıcak... Akşamı biraz geçe Karaağaç köyüne ulaştılar. " Geceyi burada geçirmek gerek " dedi, arkadaşlardan biri.
Köy kâhyası karşıladı misafirleri. Köy odasındaki muhtara götürdü.
-Nereden gelir, nereye gidersiniz misafirler ?.
-Türkmen müslümanlarındanız muhtar efendi. Ertuğrul Sancağında , devlet katında işimiz vardır. Onu görmeye gitmekteyiz.
İştahla yediler akşam yemeğini... Vakit yatsıya yaklaşmıştı. Biraz sonra müezzinin "Allahu Ekber " diye ezanı yankılandı odanın içinde.
-Buyurun , dedi muhtar efendi. Teravih namazını beraber kılalım.
Göz göze geldi Ali ile İbrahim, ne yapacağız der gibi . İbrikle bekleyen çocuğun önüne durup abdest aldılar.
Caminin yalnızca ön kısmında bir kilim seriliydi. Arka saflar kararmaya başlamış tahta kaplıydı. Her secdeye gidişlerinde poturun örtemediği dizleri tahtaya çarpıyor, her defasında da acı fazlalaşıyordu.
Otuz üç rekat tamamlandı, tamamlanmasına da iki arkadaşın dizleri neredeyse kanayacak hale gelmişti.
Odaya döndüler...Cemaat dağılmaya başlamıştı. Kâhya iki yatak çıkarıp serdi yüklükten
-Allah rahatlık versin misafirler dedi yavaşça. Sahura kaldırmaya , yemek getirmeye gelirim inşaallah. Geceniz hayr olsun, Allah rahatlık versin.
Köylü dağılmıştı tümden. Dizlerini ovalamakta olan İbrahim döndü, büyük bir kızgınlıkla ;
-Nene gerek sorduklarında senin, " TÜRKMEN MÜSLÜMAYINIZ DEMEK ". Şu halimize bak. Nasıl geçecek bu dizimizdeki yaralar ?. Nene gerek senin " TÜRKMEN MÜSLÜMAYINIZ " demek. De " TÜRKMENLİYİZ " geç....
Cumanız hayırlara vesile olsun inşaallah.