EROL ERKEN


CUMA SOHBETLERİ

Erol Erken'in Kaleminden...


Aç radyonun sesini sonuna kadar,
"Bir zamanlar maziye bak " şarkısı çalınmakta.

Mahzun geldi bu yıl Ramazan ayı... Cemaatler mahzun, mukabeleler mahzun, teravihler mahzun... Kapılarını sonuna kadar açıp, cemaat bekleyen camiler, abdest almak için otuz iki kurnasına gidilen horhor çeşmesi bile mahzun...Teravih namazına " Sübhânellâhi " diye başlarken okunan ısfahan makamında tesbih mahzun. Mustafa Itrî Efendinin rast, uşşak, sabâ, eviç ve de acem aşiran makamında sıraladığı sâlât-ı ümmiyeler mahzun...Ramazan'a girerken bir vakit bile caminin cemaatsiz kalmasına tahammül edemeyen muhterem mahzun...
Çeşmenin yanındaki dükkâna giderken karşılaştık eski bir arkadaşımla. " Yeni bir müftü gelmiş " dedi. " Vaktin varsa hoş geldine gidelim."
Müftülük şimdiki Süleyman kardeşimizin işlettiği kahvenin yanında çok katlı, ahşap bir bina. Merdivenleri Sefer hoca, Hidayet hoca ile beraber çıktık.
Ramazan'ın üçüncü günü aklımda yanlış kalmadıysa. Sefer hoca, çarşı camiinin imamı, Hidayet hoca Yeni camiinin imamı diye tanıttılar kendilerini. Bizim arkadaşımla herhangi bir namımız olmadığından isimlerimizi söyledik sadece.
Müftü Bey kısaca öz geçmişini özetledikten sonra Sefer hocaya döndü ;
-Hocam dedi, ben dün akşam üstü geldim ilçenize. Atatürk heykelinin orada indirdi beni getiren arkadaş.Baktım, aşağıda bol kurnalı bir çeşme, biraz ileride cami...Ezan okundu, okunacak benim saatimle.Merdivenlerden inip çeşmede abdestimi aldım. Etrafa bakıyorum herkes evlerine çekilmiş.
Ezan başladı, caminin kapı önüne geldim. Yanıma benim gibi bir yabancı geldi, durdu. Ezan bitti,herhalde ezanı okuyan müezzin olacak ki kapıyı çekip hızlı adımlarla uzaklaşdı camiden.
İki yabancı camiye girdik, namazımızı kılıp çıktık. Siz de akşam namazı kılınmıyor mu hocam?
Daha önceleri böyle bir soruyla karşılaşmış ki hiç duraklamadı Sefer hoca.
-Maalesef hocam, dedi. Tarihi çok eskiye dayanıyor. Eskiden Ramazan'larda mukabele okumak için hafızlığa çalışan talebeler gelirmiş. Biz de bir çoğuna yetiştik. Gelen talebeleri müftülük hanlara yerleştirir, yatacak yerlerini tedarik ederlermiş. Büyükçe bir organizasyonla kasaba halkına otuz günü taksim ederler, akşam yemeklerini kasabada mukim din görevlileri de dahil, yemeği veren kişinin evinde, sahurda handa yerlermiş bu talebeler. Tabiidir ki bütün imamlar yemeğe davetli olduğundan bir müezzin gider çarşı camiinde akşam ezanını okur, koşar adımlarla yemeğe yetişirdi. Bunun için akşam namazları hâlâ kılınmıyor kasabamızda.
Bu uzun konuşmayı sabırla dinleyen Müftü bey uzun bir Yaaaa çekti.
-Demek gerekçesi bu hocam. Gerekçe pek güzel de, biraz milattan öncesine dayanıyor. Şimdi gelin biz bu cemaat işini bu güne uyduralım. Ben bakkaldan zeytin,hurma alayım, su da hazır edelim. Hoca efendiler müezzin ezana çıkarken bir tabak içinde cami kapısında gelecek cemaati beklesinler. Oruçlarını açan cemaat bir güzel kılsın akşam namazını.
Müftü bey yaşıyorsa Allah sağlıklı uzun ömürler versin. O gelmeseydi daha uzun zaman kılınmayacaktı Ramazan'da akşam namazları.
Teravihi hızlı kıldıran imamlar özeldi, özeldi de Cemaati de özeldi. Namazdan sonra yüksek kahvedeki tombala çekilişinde ön masalarda yer kapanlardı bunlar. Ön masalarda oturmanın kerameti sayıları iyi duymaktır. Kahvenin gürültülü kalabalığından arkada oturanlar ;
-Yahu otuz iki çıktı mı, ben sekizi kapattım ama yanımdaki çıkmadı diyor, ikilemiyle pek tat alamazlardı çekilişten.
Gıli Mustafa çekiliş yapıyorsa bulunduğunuz mevkinin hiç mi, hiç önemi yoktur. Bir' " rampapa doksan " deyişi vardır ki horhorlarda su içen adam bile irkilir bu sesten.
Birinci, ikinci çinko.....tombala... Gençlik kulübü yararına... Sonraları kumar Nev'inden sayılıp yasaklandı da teravihi hızlı kıldıran imamlara rağbet azalıverdi.
Ramazan geceleri tombala çekilmeyen kahvelerde yüzük oyunu da pek muteberdi . Yedi veya dokuz fincan konur masaya, oynayanlar iki guruba ayrılır, bir gurup fincanların içine yüzüğü
saklar. Arayanlar birinci de yahut sonuncu da bulurlarsa ne âlâ... Ortada bir yerde bulunursa kalan fincan adedi ceza yazılırdı.
Benim bildiğim bazı fıkıh bilgileri sağlam olanlar (!) tavla, domino, aznif gibi oyunlara da fetva vermişler ;
-Osmanlı'da da oynanırdı cancağızım, günahı yoktur diye Şeyhülislam' dan fetva alınmıştır, diyerek akşam üstleri bile iftarı beklerken oynarlardı.
Mihal Bey camiinde teravih kılmak istiyorsanız yemeği acele yiyip, kahvenin hemen önünde çayı içip yer kapacaksınız. Yaz günü olsa hiç kıymeti harbiyesi yok da , dışarıda kalırsanız hastalığa davetiye çıkarıyorsunuz demektir.
Kahveler sahura kadar açık. Davulcu tokmağı vurduğunda ;
-Haydi beyler !... Kahvemiz kapanmakta olup, Kahveci'niz hayırlı sahurlar diler, temennisiyle dağılırdı ahali. Davul dedik ya davulcuların hikâyesini haftaya bırakalım.
Ramazan'ınız, Cumanız hayırlara vesile olsun inşaallah. " Bu da geçer " diyelim hep birlikte..