FİKRET YILDIRIM


ESİN PERİSİ

Esin Perisi


Usulca komodinin üzerine bıraktı sihirli lâmbayı.

Tek perisi de terketmişti şimdi kendisini. Vakitli vakitsiz görünür, kimi zaman sesini kimi zaman da gülüşünü işitir gibi olurdu. Maziden, gelecekten ve şimdiden rengârenk imgeler, ebrulî çiçekler getirip getirip kaybolur, sonra aniden ortaya çıkarak öncekilere hiç benzemeyenlerini bırakıp yitip giderdi. Beklentisiz ve karşılıksız yapardı bunu.

Hep şimdi ve buradaydı; bazen su buharıydı, bazen alev yalazı; bazen lavanta kokusu, bazen sudaki ayak izleri; bazen de serçenin havada uçarken çizdiği yol olurdu.

Sonsuzluktan çıkagelmişti, yine sonsuzluğa gitmişti.

Yine gelirdi, evet evet kesinlikle yine gelirdi ama bu sefer de sen gitmiş olurdun.

Olabilirliklerin en zayıfıydı, olamazlıklarınsa en güçlüsüydü.

Hiçten gelip hiçe dönmüştü.

Kadifeden mendiliyle usulca sildi lâmbayı, sihiri bozulmasıncasına sanki.

Sonra duvardaki gökkuşağı tablosunun arkasına gizlediği kasanın içerisine özenle yerleştirdi. Kasanın kapısını da yine yavaşca kapattıktan sonra aynı yavaş hareketlerle ayakkabılarını giyip evden dışarı çıkarak otomobiline bindi.

Yaklaşık beş kilometrelik bir yolculuğun sonunda, akşam güneşinin kızıla belendiği sırada vardığı gölün yakınında otomobilinden inerek gölün kıyısına kadar yürüdü ve durdu. Gelişinden pek hoşnut olmayan bir kurbağa atlayıverdi hemen göle.

Göğün alacasında tek tük kuşlar dönüyordu sessiz sedasız.

Kasanın elinde sıkı sıkıya tuttuğu tek anahtarını olanca hızıyla göle doğru fırlattı.

Bir süre, anahtarın oluşturduğu daireleri seyretti. Derin bir nefes alıp güneşin gözden yitişine bakakaldı.

Gözleri dolmuştu.

Yeniden otomobiline bindiğinde hava çoktan kararmıştı.

Fikret Yıldırım

Görsel | inceeleyen.com