ZEKİ GÜVEN


ESKİ PARAYİRLER (PANAYIRLAR)


                                             ESKİ PARAYİRLER (PANAYIRLAR)

           Bugün panayırımızın birinci günü. Bu yazımın konusu da eski panayırlarımız olsun istedim.

           Çocukluğumuzda  ve delikanlılığımızda dört gözle beklediğimiz günlerden biri de panayır günleriydi. Düğünler ve bayramlardan da önemliydi bizim için. Çünkü panayırda biz çocuklar ve delikanlılar için her türlü eğlence mevcuttu. Binmek için atlı karınca, kayık salıncaklar, uçan sandalyeler, üç tekerlekli, iki tekerlekli bisikletler almak için plastik oyuncaklar, giyisiler, ayakkabılar, yemek için köfteciler, sucukçular hepsi panayırdaydı.

           Bunların çoğunu  senede iki üç gün sadece panayırlarda görürdük. O yüzden bir yıl boyunca panayırı bekler, panayırla yatar, panayırla kalkar, panayırla avunurduk. Panayırda yağmur yağmaması için, hasta olmamak için, sığır ve koyun nöbetinin bize gelmemesi için dua ederdik.

           Harman kaldırılır, buğdaylar ambara doldurulur. Harman veresi borçlarını ödemek ve  panayır harcamalarını karşılamak  için buğdayın bir kısmı satılır. Hatta varsa bir iki tane küçükbaş bazen bir büyükbaş hayvan elden çıkarılır. Yani panayıra paralı girilir.

           Çoğu cocukların  panayırda harcamak için parası olurdu. Kimisi harçlıklarını biriktirir, kimisi tarlalardan toplayıp biriktirdiği başakların buğdayını satar, kimisi biriktirdiği çobanlık paralarını cebine koyardı. Kimisine de babası yüklü bir panayır harçlığı verirdi. Çünkü bütün çocuklar ve delikanlılar bir yıllık çalışmalarının karşılığında bu yüklü harçlığı hak ederlerdi.

          Kimi uyanık çocuklar ve büyükler de panayırı fırsat bilip çeşitli para kazanacak girişimlerde bulunurlardı. Ayran, köfte-ekmek, çay, su ... satıcılığı, avlularına bağlanan eşeklerden atlardan kira (park etme)  parası almak  gibi.

          Yenipazar´da panayır eskiden de  Cumhuriyet Meydanı´na kurulurdu. Kaldırılan kapalı pazar yerinde basmacılar, kumaşçılar, tuhafiyeciler Nalbantların evleri ve ormancı lojmanlarının önünde salıncaklar, uçan sandalyeler yer alırdı . Eskiden bu meydan henüz köprü yapılmadığı için hem geniş hem düzdü. Şimdiki belediye binasının ve hastanenin olduğu yerde piyangocular, halkacılar yer alırdı. Bu piyangocular sonraki  yıllarda sanayinin karşısına taşındılar. Çolaklar´ın evinin önünde tencere, kazan, güğüm, leğen, urgan, yaba satıcıları... Rahmi Arıkanın evinin önünde kiralık bisikletçiler... Üç tekerlekli olanlar Tonguların evinden, iki tekerlekli olanlar Demircilerin evinin önündeki kuyudan dönerlerdi.

           Çarşının tam ortasında emme basma bir tulumba  yer alırdı. Bütün esnaf ve halk o kuyunun ayrıca  Kula Mehmet Bağcı´nın lokantasının  önündeki kuyusunun ve bir iki çeşmenin suyunu kullanırdı. Çadır meyhaneler, sucuk -ekmek, köfte -ekmek satıcıları bu meydanda , meydana bakan aralarda  ve hayvan pazarında bulunurdu. Hayvan pazarı şimdiki sanayinin olduğu yerde ve çayın  öte yakasında  kurulurdu. Çok paranın döndüğü ciddi bir pazardı bu hayvan pazarı. Bu yüzden bizim panayırımızın adı eskiden  "Yenipazar Hayvan ve Emtia Panayırı" idi.

           Sebze, bostan pazarı Ekmekçi Osman ( Müştak Bağcı) ile Sait Arıkan´ın evleri arasındaydı.

           Macun, limonata, gazoz, pamuk şekeri ve destan satıcıları dolaşıp dururlardı. Türkmenli dondurma ve buz satıcısı Kahraman amca hep çarşının ortasındaki kuyunun başında bulunurdu.

           Piyangocular her panayırda mutlaka bir iki  köylümüzün canını yakarlardı. Bul karayı al parayı, hacıbaba, deniz kızı çadır tiyatrosunda... gibi gösteri ve oyunlarla üçkağıtçılar tarafından  ütülenleri duyar üzülürdük. Bu üçkağıtçıların köylüleri ütmesini engellemeye çalışan abilerimizle  kavgalarına da sıkça tanık olurduk. 

            Delikanlılar o zamana göre kısmen açık giyimli halkacı kızlara büyük ilgi gösterirlerdi. Çünkü halkacı kızlar davranışları ve konuşmalarıyla köy delikanlılarının  ilgisini çekerlerdi. Bu konuşmalarda çoğu zaman delikanlıların yüzlerinin kızardığına tanık olurduk. Gençler beşi beş lira olan halkaları yerde serili sigaralara geçirmeye çalışırlardı. 

           Ertelenmiş bütün ihtiyaçlar panayırda alınırdı. Üst baştan tutun da kazana, kazandan kevgire kadar bütün ev gereçleri yular, urgan, pulluk , yaba gibi bütün tarım gereçleri panayırda alınırdı. Yani panayır  " para yir " idi.

           Köyler o yıllarda çok kalabalıktı. Panayırın ikinci ve üçüncü günü bütün köylüler yediden yetmişe panayıra gelirlerdi. İğne atsan yere düşmeyecek kadar kalabalık olurdu Yenipazar.

           Atı olanlar atıyla, eşeği olanlar eşeğine binerek , binek hayvanı olmayanlar yürüyerek akın akın panayıra gelirdi. Merkezde akrabası ve arkadaşı olanlar bir iki akşam köylerine dönmez Yenipazar´da misafir kalırlardı. Ben panayırlarda gece bizim evin odalarının ve hayatın (salon) yatan misafirlerle dolup taştığını çok net hatırlıyorum. 

           Köylerden gelenlerin eşeklerini, atlarını güvenle bağladıkları ücretli avlular (eşekparklar) bulunurdu. Avlu sahibi hayvanları bekler, akşamleyin sahibi gelince hayvanı sahibine teslim ederdi. Yani sistem şimdiki otoparkların işleyişi gibiydi. En ünlü eşekpark çarşıya yakın olduğu için  Hasan Hoca´nın avlusuydu. 

           Bu panayırların saygınlığı 70 ´li yılların ortalarına kadar sürdü. Makineli  fenni tarıma geçilmesi dolayısıyla üretimin artması, köylülerin ulaşım araçlarına sahip olması nedeniyle kasabalardan, şehirlerden gereksinimlerini karşılamaları veya yerli esnafın bütün gereksinimleri köylülün ayağına  getirmesiyle panayırlara olan ilgi  her sene azala azala bugünlere kadar geldi.

            Günümüzde panayırlar, gurbette olanların eski günleri yaşamak, geçmiş günlere olan özlemlerini gidermek, sıladaki arkadaşlarıyla buluşmak istedikleri  yerler olarak büyük kasabalarda eski ruhundan uzak olsa da yaşamaya devam etmektedir. Göl panayırı gibi...

            Panayır deyince aklıma geldi. Bir öykü kitabında okuduğum  bir olaydan anımsadıklarımı  kısaca sizlerle paylaşmak istiyorum.

            İki köylü kuşluk vakti bir kasaba panayırına gelirler. Eşeklerini kasabanın girişinde bir avluya ( eşekparkı) bağlarlar. Çarşıya yaklaştıklarında sigara yakmak  için yolda dururlar. Kibrit ile sigaralarını yakmaya çalışırlar. Fakat kibrit ıslak mıdır nedir çakarlar çakarlar bir türlü sigaralarını yakamazlar. Onları izleyen kasabalı iki gençten biri cebinden  bir elektrik ( el feneri ) çıkarır, yanlarına yaklaşır :

          " Buyrun beyler bununla yakın sigaralarınızı." der. Feneri parlatır.

            __  ... !

           Köylüler : "Sağol hemşerim, yakalım." deyip sigaralarını fenerin ucuna değdirip değdirip içlerine çekerler. Fakat yanmaz  sigaraları tabi.

            Arada bir bağırır kasabalı gençler : " Yav arkadaşlar, iyi çeksenize. Bi sigarayı yakamadınız, işimiz gücümüz var, hadi."

           Bu böyle bir zaman sürer gider. Köylüler sigarayı içlerine  çekerler mekerler " Sağol hemşerim, yakamadık ." deyip kasabanın içine doğru ilerleyip gözden kaybolurlar.

            Kasabalı gençler her gördükleri  kasabalıya kahkahalarla gülerek anlatırlar bu olayı. "El feneriyle sigara yakacağım diye iki saat uğraştı enayiler."

           Köylüler de geceleyin köye döndüklerinde köy meydanında  bu olayı anlatırlar ve sözü şu şekilde bitirirler: "Pillerini bitirdik enayilerin. " Kahkaha  Kahkaha  Kahkaha    26.08.2017  Zeki Güven