FİKRET YILDIRIM


HER ŞEYİ UNUTAN ADAM

* * *


Hiç bir şeyi anımsamıyordu.

Kim olduğunu, nereden geldiğini, nereye gideceğini ve en kötüsü adını bile bilmiyordu.

Annesi, babası, kardeşleri, eşi ya da çocukları var mıydı, çocukluğu nerede ve nasıl geçmişti; tek bir görüntü ya da çağrışım yoktu belleğinde.

Bazı insanlar onu gördüklerinde selamlıyor ve hal hatır soruyorlardı ama onların tanıdığı bu belleksiz insanı yani kendini o hiç tanımıyordu.

Herhangi bir kahvehaneye ya da çay bahçesine girip bir şeyler içmek istediğinde, onu gören garsonlar "ooo ... abi hoş geldin, sana ne ikram edelim" diye sorduklarında bir tek "abi"yi duyabiliyor ama "abi"nin önündeki ismi bir türlü anlayamıyordu.

Kaç yaşında olduğunu da bilmiyordu. Bir keresinde, birdenbire aynada kendi yüzünü görünce korkmuş, bir daha bakmaya cesaret edememişti. Saçı ve sakalının beyazladığını fark etmiş, unuttuğu yüzü kendisine yabancı gelmişti.

Bir gün Kadıköy Vapuru ile Beşiktaş'a geçerken, yanıbaşında, kendisi gibi tuhaf görünümlü olduğunu düşündüğü bir adamın kendisine baktığını fark etti.

Adamın dikkatli bakışları uzayınca, dayanamayıp "niçin bana öyle bakıyorsunuz, bende bir gariplik mi var" diyerek rahatsızlığını dilegetirdi.

Bu tepki üzerine biraz toparlanır gibi olan adamsa "özür dilerim beyefendi, ben size baktığımın bile farkında değilim" dedi. "Ben zaten uzun zamandır nerede olduğumu bilmiyorumki".

Sonra sonra, dev kentin sinirleri alt üst gürültü ve karmaşasındaki gündelik yaşantılarında kendisine benzeyen insanların çoğaldığını fark etmeye başlayınca "aklımı kaçırdım ben işte, hem hiç de yalnız değilim bu şimdi adını unuttuğum bir zamanların küçük kentinde" diye düşündü.

"Önüne baksana ulan hödük" diye bir ses duydu aniden; canhıraş kaçabilmişti üzerine doğru geldiğini son anda gördüğü otomobilin önünden.

Ömrünü geçirdiği bu kent artık üstüne üstüne geliyordu. Ne gelmesi, üzerinden geçip de gitmişti bile. O artık bu kente ve bu kentin zamanına ait değildi.

O ve onun kuşağından birçokları, yaşamlarını borçlu oldukları bu kenti ve kendilerini unutup yitirmişler, bu güzelim kentse onları çoktan silmişti defterden.

Aynı kuşaktan olan birçoklarıysa kendilerini unuttuklarını dahi unutmuşlardı.

Zamana ve düşlerine yenik düşmüş, türlerinin son örnekleriydiler.

Fikret Yıldırım ©

Görsel | http://www.epsikoterapi.net/