MEHMET SARAÇ


SUSAK KABAĞININ HİKAYESİ

saraç


 

/resimler/2017-8/5/1330107891197.jpg

                   SUSAK KABAĞININ HİKAYESİ

              Eski kerpiç  köy evlerimiz, osmanlı mimarına göre yapılmış olup, birinci katın bir tarafında,  hayvanların damı (Ahır),

              diger tarafında  ise, tahıl anbarı ve  tavuk kümesi bulunurdu.

             Yukarı katta ise hayat dedikleri genişce  bir salon, hayvan damının üstü kışlık oda, anbarın üstü de yazlık oda olarak kullanılırdı.

              Kışlık odalar altta hayvanlar olduğu için  kışın  sıcak olurdu ama ağır bir koku ve bunun yanında bit pire de  çok olurdu.

             Bit olması biraz yadırgansa da, pire sıradan bir şeydi.

             Damdan gelen kokuya da, üşümektense katlanıyorduk..

            Bazı geceler babaanneler başta olmak üzere, kadınlar, beyaz uzun dokuma göyneklerini çıkarır, ters çevirip, pire yakalama seansları bile yaparlardı.

             Hayvan gübreleri damdan bahçeye açılan çemekten dışarı atılır, oradan da bahçeye yayılırdı.

            Yazları bahçeye zerzevat dedikleri, dometes, patlıcan, hıyar, kabak, fasulye dikilir, su olmadığından köy çeşmesi ayağından gelen su ile nöbetleşe bahçeler sulanırdı.

            O bahçelerde neler yetişmezdi ki: Hepsi doğal sebzelerdi.

              Babaannem beni kolumdan tutar bahçeye götürür, salata koparıverirdi ama benim gözüm, dut ağacına tırmanmış, koca, koca meyveleri olan, susak kabaklarında idi. Derdim ki: "Bana şu ayı armutlarından koparıver." O da derdi ki: "Oğlum onlar yenmez. Onları biz başka yerlerde kullanırız." derdi.

              Gerçekten de evde tuz kabımız susak kabağındandı. Tuz hiç nemlenmezdi. Pekmez küpünün içinde yine susak kabağı olur, pekmez almak için kullanılırdı. Ölüler yıkanırken, su maşrapası olarak da susak kabağını kullanırlardı. Çok dayanıklı birşeydi; hatta kaynayan pekmezin içine sokulur, pekmez karıştırılırdı.

              Yıllar sonra susak kabağı yine karşıma çıktı. Bakanlık: "Nasıl bir eviniz olsun?"  proje yarışması düzenledi. Yarışma para ödüllüydü. Biz öğrencileri bilgilendirdik. Son teslim gününü söyledik.

                Herkes havuzlu, oto parklı, teraslı, çeşit çeşit evler yapmış getirdi. Çoğu marongoza yaptırmış, birisi de, susak kabağının önüne bir kapı, yanlara pencereler, sapını da baca olarak kullanmış getirdi. Dedik: "Bu olmaz, bunu götür, bize kınama gelir..." Çocuk: "Katılmak istiyorum." dedi.

               Biz komisyonda kabul ettik. Onu da ankaraya gönderdik.

Biraz zaman geçti, gönderdiklerimiz hepsi geri geldi. Bişey yok ama susak kabağı içlerinde yok.

             Herkes gülmeye başladı, dediler bu yolda kırıldı; geri de gönderemediler... Bir hafta sonra bir yazı geldi: "Susak kabağı ev projeniz türkiye birincisi oldu.

            Öğrenciyi, öğretmenini ve öğrencinin sınıfını Ankara´ya bekliyoruz." diyordu.

               Belediyeden bedava bir otobüs alındı. Toplandık, o salona gittik. Çocuğun konuşması için birşeyler öğrettik. O salonda teknik elemanlar bizim susak kabağını öve öve bitiremediler. Çocuğa para ödülü verildi. O para en az üç yıllık okul giderini karşılıyordu.

               Sonunda dedik ki: "Bizim de keşke böyle susak kabağı gibi sağlıklı evimiz olsa..."

                                                                                                                              M. saraç

emine kılıç
25.08.2017 18:20:30
Gerçektende hepimizin hayali dogallığın olduğu ortamlarda yaşamak,her yerin beton yığını olduğu, bu ortamlarda böyle evler inşa edilse keşke.